SİNA GIDA PAZARLAMA

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

"TÜRK ÇOCUKLARI ECDADINI TANIDIKÇA,
ONA SAHİP ÇIKTIKÇA YİNE ÇOK BÜYÜK İŞLER YAPACAKTIR.

MEDENİYET UFKUNDA YENİ BİR GÜNEŞ GİBİ PARLAYACAK ve
TARİH SAYFALARINA YİNE TÜRK ADI İLE YAZACAKTIR."

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK







11/12/2007

Çocuğun Değer Ve İnanç Sistemi - 11.12.2007

Kategori: Laboranite

 

 Minik bakışlar hayal ile gerçeği birbirinden ayıramaz. Yetişkinler özellikle okul öncesi dönemde çizgi filmler konusunda seçici olmalıdırlar.
 
Okul öncesi dönemde çocuğun soyut olan şeyleri algılama ve muhakeme yeteneği gelişmemiştir. Yani hayalle gerçeğin ayırımına varmakta zorlanır. Bu dönemde çocuğa çizgi filmlerin eğlence amaçlı, hayal ürünü olduğu, yaşına ve kapasitesine göre anlatılmalıdır.  Aksi takdirde çocuk izlediği çizgi filmlerde kahraman olarak kendini görebilir ve çizgi film kahramanının davranışını gerçek yaşamda da uygulamak isteyebilir. Kamuoyunun basından takip ettiği haberde, pokemon gibi uçacağını zanneden çocuğun kendini balkondan aşağıya bırakması bunun bir kanıtıdır.  Bu nedenle çocuğa daha çok tabiatın ve hayvanlar âleminin konu edildiği tarçın veya şirinler tarzındaki eğitici ve eğlendirici nitelikteki yapımların izletilmesi daha uygun olur.  

7–12 yaş döneminde çocuğun değer ve inanç sisteminin temelleri oluşturulur.  Çocuğun kahramanlığa meraklı olduğu dönemlerdir. Çocuk izlediği dizi ve çizgi filmlerin sadece filmden ibaret olduğunu bilir. Ancak film kahramanından etkilenir ve çevresinde otorite figürü olan kimlerse(genelde baba olur) onları filmlerde izlediği kahramanı gibi görmek isteyebilir. Çocuğun bu kahramanlarına müdahale etmemek gerekir. Ama çocuğun gerçekle hayali ayırt etmesine yardımcı olunmalıdır. Bu nedenle çocuğunuzla filmde geçen saldırgan davranışları sorgulayıp sorunları çözmek için alternatif yöntemler hakkında konuşabilirsiniz. Bunun için filmin en az bir bölümünü izlemelisiniz. Böylece içeriği daha iyi bir şeklide anlayabilir ve onunla bunu konuşabilirsiniz. Özellikle aile içerisinde yeterli derecede sevgi, kabul, onay görmeyen çocuklar, filmde izledikleri kahramanlarla anormal boyutlarda özdeşim kurarlar. Ebeveynler çocukların izlediği çizgi filmlerin içeriğini kontrol ederek savaş, şiddet, cinsellik gibi öğelerden ziyade, çocuklarda sevgi, şefkat, yardım severlik duygularının gelişmesini sağlayacak eğitici ve eğlendirici yapımlar olmasına dikkat etmelidirler.

Çocukları farklı hobi ve uğraşlara yönlendirerek hem hayal dünyasını sadece çizgi filmlerin oluşturmasını engellemiş hem de televizyon izleme süresini azaltmış olursunuz. En değerli aktivitelerden biri çocuklarınıza kitap, hikâye, masal okuma aktiviteleridir.

Kaynak:http://www.okuloncesiegitim.tr.com.tr/?lng=1&do=read&pg=blog&i=2257

 

11/12/2007

Depresyon kadınları neden sever? - 11.12.2007

Kategori: Laboranite

 

'Nasıl olduğunu, nerden çıktığını anlamadım. Bana tamamen yabancı bir duyguydu. Daha önce hiç bilmediğim bir yaşamdan zevk almama, her an çılgınca şeyler yapabilme ruh hali. Sevdiğim insanla yollarımız ayrılmıştı bir süre önce. Her tarafım ağrıyordu sanki. Sonunda o dayanılmaz mide ağrısıyla acile kaldırıldım. Aslında 'Yardım edin bana' demek istiyordum ama sanki dilim tutulmuştu. Dilimin söyleyemediğini bedenim anlatıyordu.

Hastanelerden oldum olası nefret ederim. Doktorun sorularına cevap veremediğimi hatırlıyorum. Mide ağrısının sebebi bulunamadı. Eve gönderildim. Ama bu sefer de dayanılmaz bir baş ağrısıyla karşı karşıyaydım."
Bu sözler hayatının iki yılını depresyonda geçiren bir kadına ait. Yaşadığı ise 'genetik, çevresel ya da hormonal nedenlerle oluşan çökkünlük hali', yani depresyon:

"Zaten epey bir süredir uyku düzenim bitmişti. Ne gece olsun istiyordum, ne de gündüz. Ne konuşmak istiyordum ne de yemek yemek. Sadece bir yere büzüşüp gözlerimi kapatmak tek isteğimdi.

Ama yalnız kalınca da kötü hissediyordum. Dünya daralmıştı ve ben arada sıkışmıştım sanki. Üstüne üstlük içimde tuhaf şeyler olurken yakınımdakilerin de desteğinden yoksundum. Çünkü kimse ne olduğunu anlamıyordu. Oysa tahammül gösterilmeye, katlanılmaya sadece o anda ihtiyacım vardı. Başka zaman değil. Derin bir keder duygusu diyebilirim. Böylesi ilkti. Aklım yavaş yavaş gidiyordu benden. Bense hem gitsin hem de kalsın istiyordum. Hani 'Cesur Yürek'te kahraman 'Aklıma ihtiyacım var, yoksa çıldırırım' demişti ya onun gibi. Yaşamın hiçbir ışığı yoktu bence. Hatta bir ara onu aramaya çıktım. Son bir gayretle üstümü giyip beni hayata döndürecek şeyi aramaya çıktım. Denize yakın bir yerlerde olduğunu düşünüyordum. Güneş de inadına o kadar parlaktı ki. Ama bana bir şey ifade etmiyordu. Kapkara giysilerimi giyip sahile gittim, kumlara uzandım. Bir şey arıyordum. Ama hiçbir şey olmadı. Dalgaların sesini dinledim, gökyüzüne baktım, düşündüm... Ağlayarak eve döndüm. Ertesi gün tesadüfen elime geçen gazetede depresyonla ilgili bir yazı vardı. Belirtileri okudum. Sanırım yüzde 80-90'ı bende mevcuttu. Depresyonda olduğumu öğrenmek neredeyse rahatlatmıştı. En azından neyle karşı karşıya olduğumu biliyordum."

Adının baş harflerini bile vermek istemeyen genç kadına göre, hastalığının ne olduğunu bilmek, tedavinin yarısı. Ama ne yazık ki tedavinin diğer yarısı olmadan, iyileşmeden söz etmek zor. O da tedaviyi reddettiği için hastalığı güçlükle atlattığını, zaman zaman intihar düşüncesine kapıldığını, hatta bunun yöntemlerini de araştırdığını ve iki yıllık sıkıntılı bir dönemin ardından nihayet 'normale' döndüğünü söylüyor.
"Ciddi depresyonlarda insanlar kendini bunu çekmeye mahkûm hisseder. Hatta cezalandırıldığını düşünür. İnsanlar bu yüzden hayatlarına son veriyorlar. İnsanların doktora gitmelerini engelleyen şeylerden biri iyileşemeyeceklerini düşünmeleridir" diyen Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Esat Göktepe, depresyonla ilgili sorularımızı yanıtladı:

Bir insan depresyon geçirdiğini nasıl anlar?
Bedensel ve ruhsal birtakım belirtiler var. Ruhsal belirtilerin başında üzüntü duygusu geliyor. Bu, bildiğimiz üzüntüden daha yoğun ve daha süreğen. Yani uyanık bulunduğumuz tüm süreyi kapsıyor bu üzüntü. Depresyondaki kişi kendini değersiz hisseder, kendini suçlar. Çevresinde olan pek çok şeyden kendini suçlar ve bu konuda sanrı düzeyinde yanlış inancı vardır. Konsantrasyon güçlüğü olur depresyondaki insanlarda. Bir şeye dikkatini veremez. Özellikle kafasıyla çalışan insanları çok etkiler bu durum. Televizyon izleyemez, gazete bile okuyamaz.

Sabahlara dikkat
Bedensel özellikler açısından iştahın kesilmesi, kilo kaybı olur. Örneğin vücut ağırlığının yüzde 5'ini yitirebilir. Hastaların yüzde 10'unda ise kilo artışı görülür. Uyku bozuklukları olur. Depresyon hastaları için en kötü zaman sabah saatleridir. Özellikle içsel sebeplerden kaynaklanan ve ağır olan depresyonlarda bu durumu görüyoruz. Sabahın erken saatlerinde insan yalnızdır, kimse onun ne yaptığını bilmez. Bu zamanlarda daha çok planlayıcı ve gerçekleştirici eylemlerde bulunabilir. İntihar olabilir.


Önce uyku bozulur
Kişi durumunun depresyona doğru yaklaştığını anlayabilir mi ve farkettiğinde durdurabilir mi?
Ön belirtilerden ilki uyku bozukluğu. Ardından normalde yaptığı işleri eskisi gibi yapamıyor. Sabah kalktığında hiçbir şey yapmaya gücünün yetmediğini düşünüyor, yorgun hissediyor kendini. Herhangi bir işi başlatma konusunda isteksizlik vardır. Cinsel isteksizlik söz konusu olabilir. Belirtilere bakıp depresyona girdiğini düşünen insanın yapabileceği en iyi şey ise doktora erken gitmektir. Çünkü depresyon bir kere başladımı şartlar değişmiyorsa o kişinin hayatı daha kötüye gider.


İçimdeki polis
Kişisel bazı özellikler depresyona yatkınlık nedeni midir?
Obsesif kişilik yapısı, yani her şeyin tam olmasını istemek, mükemmeliyetçi olmak, dakik olmak, işi eve taşımak gibi özelliği olanlar yatkındır. Bunu başka türlü tarif etmek gerekirse, adeta kendi içinde bir polis varmış gibi kendisini denetler bu tür insanlar. Kendisini sürekli rahatsız hisseder.


Kimler risk grubunda?
Kimler depresyon açısından risk grubunda?
Acil serviste çalışan doktorlar, sürekli ölümle karşı karşıya gelenler, hemşireler, yoğun bakımlarda çalışanlar, beyin cerrahisinde ciddi tümörlerle vs. uğraşanlar risk grubunda.
İş adamları da sürekli stres altındalar ve ticari kayıplarının olması durumunda depresyon riskiyle karşılaşırlar. İşsizlik, statü kaybı da depresyon yaratabilir. İşsizlik hem depresyonu artırıyor hem de intihar riskini çoğaltıyor. Ev kadınları, eğer hayatları monoton bir şekilde geçiyorsa ve eşleriyle araları bozuksa risk grubundadır. Yalnızlık risk faktörüdür, bu yüzden yaşlılarda da görülebilir. İnsanları diğer insanlardan yalıtan nedenler, örneğin fiziki görünümünün iyi olmadığını düşünmek, kendisini değiştiremeyeceğine inanmak, bazı nedenlerle yaşamını belli bir şekilde yürütmek zorunda kalanlar, koşullarını değiştiremeyenler, hayatlarında esneklik olmayanlar risk grubunda.


Bankacılarda 'salgın' olmuştu
Depresyon neden kadınlarda daha fazla görülüyor?
Kadınların bazı şanssızlıkları olduğunu söyleyebiliriz. Kadınlar daha çok yaşam olayı yaşıyor. Örneğin erkeklerin başından geçmeyen doğum, âdet olma durumları var. Âdet öncesinde depresyon görülmesi kadınlarda çok sıktır mesela. Ama bu kendini sinirlilik şeklinde gösterir ve o dönemde kadına yaklaşamazsınız. Kadının rollerinin çokluğu da depresyon riski yaratıyor. Çocuk bakımı, ev temizliği, hasta bakımı, hemşirelik vb. gibi zor işlerle uğraşıyorlar.
Eşi veya başkaları tarafından kötü davranılmak, şiddete maruz kalmak da olumsuzluk yaratıyor. Kadın beyni erkeğinkinden farklı ve kadınlar daha duyarlıdırlar. Doğum sonrası depresyon yaşayabilirler veya daha önce yaşamışlarsa bu nedenle tekrarlayabilir.

Evli olmak depresyon açısından risk mi şans mı?
Evli olanlar eğer mutlu değillerse depresyon görülme şansı artabilir. Örneğin çok çocuk sahibi olmak risktir. Özellikle 15 yaşından küçük üç veya daha fazla çocuğu varsa veya 11 yaşından önce bir yakınını kaybetmişse depresyon riski artıyor kadında. Ama depresyonla başa çıkma konusunda evli insanların bekârlara oranla daha şanslı olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye depresyon açısından şanslı mı şanssız mı?
Türkiye'de yapılan istatistikler dünya genelinden fark olmadığını gösteriyor. Depresyonun gün ışığıyla yakın ilgisi var. Yılın 300 günü güneşli geçen bir ülkede yaşadığımız için İsveç, Norveç gibi ülkelere oranla şanslıyız bile denebilir. Ancak kriz dönemlerinde depresyonun görülmesinde artış oluyor. Bu durum özellikle işsizliğin artmasıyla çıkar ortaya. Türkiye'de özellikle bankacılık sektöründe yaşanan sorunlar insanların statü kaybetmelerine neden oldu. Çocuklarının gözünde maalesef çok karamsar bir noktaya geldiler ve hayatları değişemez bir hale geldi. Özellikle o dönemde psikiyatristlere giden çok sayıda bankacı oldu. Tabii ki onların çocuklarında da bu dönem birtakım sorunlar yaşandı.

Kaynak: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=172674

 

10/12/2007

Çocukta Yetenek - 10.12.2007

Kategori: Laboranite

 

Benim yaptığım laboratuvar çalışmaları kapsamında, çocuklarla ilgili bir test yapıldı. İçlerinden yetenekli olanları seçildi. Bu yetenekli çocuklar, yeteneği olmayan ancak çalışkan çocuklarla aynı saha içerisine bırakıldı. Çocuk sayısı az iken, yetenekli çocuklar, çalışkan ama yeteneksizleri ellerinde döndürüyordu. Çocuk sayısı artırıldı, ve yetenekli çocuklar bir anda artan çocuk sayısı arasında kayboldu. O yığın içerisinde sıradanlaştılar.

 

Sizin yetenekli oluşunuz, yada mükemmele yakın bir seyir izlemenizden ziyade, içerisinde yaşadığınız kalabalık içerisinde kaybolmamanız aslolan. Evet, ben yetenekliyim dediğiniz andan itibaren, kendinize biçtiğiniz paye ile, bir iki kişi arasından sıyrılırken, kalabalık yığınlar içerisinde kaybolabiliyorsunuz. Ancak bir taraftan da kendi farkındalığınızı görmüşseniz, işte çatışmalar orada başlıyor. Çatışmalar da sizi alıp yorgunluk ve halsizlik sınırına taşıyabiliyor. 

 

9/12/2007

Çanakkale Savaşı'nın Sebolü Sembol mü? - 09.12.2007

Kategori: Laboranite

 

Gazetelerin manşete çıkarması ile gördük, Çanakkale Savaşı'nın belgesi haline gelen iki askerin fotoğrafının aslında Sehran Babeç'in babası ve arkadaşı olduğunu. Genelde bu tür yakıştırmalar yapılır ve kapanır. Ancak satışı en yüksek gazetelerin birinci sayfalarına çıkınca işin rengi de değişti. En son dün akşam, bir tartışma programında izlemiştim. 8 Aralıkta'da Hasan Pulur yazmış.

Noktayı da Tevfik Güngör koydu.

Tevfik Güngör'ü Milliyet Gazetesinden Güngör Uras olarak tanıyoruz.

Tevfik güngör iki askerin hikayesini şöyle anlatıyor..

Çanakkale'de Türk askerlerinin başarısına katkısı olan Alman Tayyare bölüklerinin hikayesi çok az bilinir.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlılar'ın müttefiki olarak Alman Hükümeti'nin Türkiye'ye gönderdiği uçaklar, Alman askeri pilotlarının kullanımı ile Çanakkale savaşlarına katıldı.

Bu konuda kapsamlı bir araştırması olan Bülent Yılmazer'in çalışması Milsoft Yazılım Teknolojileri Şirketi'nin sahibi Yalçın Çevikel tarafından iki yıl önce bastırıldı. "Çanakkale Hava Savaşları" başlığını taşıyan bu kitap satışa sürülmedi. Yalçın Çevikel bu kitapları yeni yıl armağanı olarak dağıttı.

Bülent Yılmazer'in "Çanakkale Hava Savaşları" adını taşıyan araştırmasının en önemli yanı, yurtdışındaki değişik kaynaklardan derlenen bilgiler yanında, uzun uğraşılardan sonra ele geçirdiği Birinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'deki Alman Tayyare Bölüğü'nde görev yapan Alman Pilot Emil Meineche'nin hatıratı ve Çanakkale albümüdür.

Bu hatıralarda hava savaşları, bu savaşlarda uçakları kullanan Alman ve Türk pilotlar hakkında açıklamalar yer almakta, fotoğraf albümünde savaşa katılan uçaklar, Çanakkale'de savaşan subaylar ve askerler görülmektedir.

Alman pilotun hatıraları.

Fotoğraflardan biri de iki Türk askerinin ne şartlarda savaştığını gösteren fotoğraftır. "Çanakkale Hava Savaşları" başlığı ile iki yıl önce bastırılan kitabın içinde yer alan fotoğrafın orijinalinin bulunduğu albümde Alman pilot Emil Meinecke'nin el yazısı ile ve Almanca olarak "Türkiye'nin gururu/Türk askerleri" yazısı bulunmaktadır.

Fotoğrafın arkasında gene Almanca "Türk askerleri/Dardanel 1918" yazılıdır.

Fotoğraf, kısa sürede Türkiye'de, Türk halkı tarafından "Çanakkale savaşlarının sembolü" olarak benimsendi.

Ta ki, Bolu'nun Elmalık köyünde yaşayan Seyran Baysaç, "Fotoğrafdakilerden biri babama benziyor. Diğeri babamın arkadaşı. Bu fotoğrafı babam ve arkadaşı 1930 yılında İzmir Çiğli Havaalanı'nda çektirmiş" diyene kadar.

Biz belgeye değil, söylentiye inanırız.

Sözkonusu olan tarih olduğunda gerçekten belge çok hemde çok önemli hale geliyor. Bırakın tarihi, bugün içerisinde bulunduğumuz koşullarda dahi, acaba bir belge sunmadan adım atabiliyor muyuz. Bir yandan bu kadar hassasız, bir yandan devletin en üst organlarında resmi görüşmeler kayıt altına alınmıyor.

Sözümüz var ya..

Ne gereği var.

17 Mart 2008
Çanakkale'den
Seyit Onbaşı




17 Mart 2008
Çanakkale'den

 

6/12/2007

Görünür kalitedeki insanlar…- 06.12.2007

Kategori: Laboranite

 

Bugün sizlere görünür kalitedeki insanlardan bahsedeceğim. Bu insanlar hayatımıza yerleşir. Yerleştikleri yeri işgal etmeye başladıkça bizimle beslenir ve bir süre sonra istila edilmiş olan hayatımızda hareket kabiliyetimizi yitirmeye başlarız.

 

Ses çıkartamayız, “farkındalık” kavramını yitirmişizdir çünkü. Sadece olayların seyircisi olarak yolunda gitmeyen bir şeylerin varlığını hissetmeye başlarız. Tanımlayamadıklarımız artar. Bilmiyorumlarla başlayan cümleler kurar, var olan değerlerimizin yavaş yavaş ortadan kaybolduğunu görürüz. Bu bir tür kimlik bunalımıdır.

 

Elimize aldığımız kimlikle vatansız gezmekteyizdir zira. Ne bir bulut bize yol gösterir nede bir taş. Yolunu arayan, imkansızlıkların içerisinde çiçek açtırmaya çalışan insanlar haline gelmeye başlarız.

 

Bugün sabah uyandığımızda, günün hangi gün olduğunu unutuyorsak eğer..sabahla akşam arasındaki ayırdın küçük işçileri isek, o halde hakkımızı vermeliyiz. Çıktığımız anda sokağa burdayım dercesine kuralları çiğnemeliyiz. İlk bulduğumuz trafik kuralına aykırı gelmeli, karşılaştığımız bir insanın gününü felç etmeliyiz. Peki biz görünür kalitedeki bir insan mıyız? Yooo hayır henüz değil. Yeni başladık öyle değil mi? Gasp etmeliyiz. Kesinlikle gasp etmeliyiz. İnsanları, insanlığı her şeyi….

 

 

6/12/2007

Euro Borçlanıp Araba Alalım mı? - 06.12.2007

Kategori: Laboranite

 

 

Türkiye’de ücretler son derece iyi. Devletimizin Bakanı bir açıklama yaptı. Ekonomiden sorumlu devlet bakanı, Mehmet Şimşek şu açıklamada bulundu.. “Diyorlar ki ücretler düşük. Dünyada ortalama ücretlerin kişi başına milli gelire oranı en yüksek ülkelerden biriyiz”

 

Yurdumun çamaşır yıkamaktan yorulduğu için şeftali suyu çıkartıp, kiraz şarabı kuran nadide parmakları elbette ki Mehmet Şimşek’in bu açıklamasını duyduğunda şaşırmıştır. Çünkü bir kilo reis prinç 3 lira 60 kuruş. Evin kirası 500 lira. 100 lira da ısınmak için harcıyorsun. Yani evin kirasını ödeyip birde ısındığı zaman 25 lira zararda ayı kapatıyorsun. Birde bir kilo reis pirinçten pilav yemek istersen...ama sebzeli pilav değil. O zaman pahalı olur. Sebzesiz..durum birazcık kritik hale geliyor.

 

Hemen diyeceksiniz ki aç kalacağız. Yok bizim yerimize onu düşünmüşler. Gidiyorsun bankadan kredi alıyorsun. Kredi alıp elbette ki boş durmayacaksın, aldığın kredileri büyüteceksin hali ile, yoksa sevgili bankalarımız nasıl para kazanacak. Büyütüyorsun büyütüyorsun, bu defa boyunu aşıyor..kredileri ödemek için başka bir bankadan kredi kapatma kredisi alman gerekiyor. Bu da yan bankaya kar. Bu arada bir oğlun..bir kızın varsa..dini kurallara göre yetiştirirsen eğer, çok harcaman da olmuyor. Biri mutlaka köşkünde evlatlık ağırlıyor. Üstelik belediyeler aracılığı ile yardım bile alabilirsin. Bizim ülkemiz yardımsever bir ülke. Boşuna dememişler, komşu komşunun külüne muhtaçtır. Buraya çok uymadı bu atasözü ama yerini buluncaya kadar idare eder sanırım..

 

Bu arada komşu komşunun köpeğine de musallat olabiliyor ama olsun. Maksat komşuluk…

 

Son duruma baktığımız zaman, euro düşüyor. Euro borçlanıp araba alsak mı diyorsunuz öyle değil mi? Aklınızdan asıl geçen bu..Ayı ekside kapatailiriz ama İran arabaları geldi. Krediler düştü. Ne yani bu yağmurda çamurda arabasız mı kalalım..

 

Bu soruyu da Merkez Bankamız cevapladı..

 

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası finansal istikrar raporunda dedi ki; “Döviz geliri olayan hane halkı, dövizle borçlanmasın”

 

Şimdi yetkili ağızlar bunları söylerken..

 

Elbette dönüyoruz..

 

Kışın ortasında şeftali yaratanlara bakıyoruz. Olsun da az sulu olsun..

 

14/11/2007

KÜLLİYEN YALAN - 14.11.2007

Kategori: Laboranite

 

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, cezaevlerinde sistematik işkence yapıldığı iddialarını "külliyen reddettiğini" belirterek, "Adalet Bakanı olarak soruyorum; hangi cezaevinde kime, kim tarafından ve ne zaman işkence
yapılmıştır?" dedi.

 

14/11/2007

"AMERİKAN ORDUSUNUN ESKİ ASKERLERİNDE İNTİHAR SALGINI" - 14.11.2007

Kategori: Laboranite

 

 Amerikan CBS Televizyonu tarafından yapılan bir araştırma, orduda hizmet vermiş eski askerler arasında "gerçek bir intihar salgını" söz konusu olduğunu ortaya koydu. Araştırma, orduya hizmet etmiş 6 bin 256 askerin 2005'te intihar ettiği, bunun da günde ortalama 17 intihar anlamına geldiğini gösteriyor.

ABD'de her 100 bin kişide intihar oranının 8,9 olduğu, askerler arasındaki ise bu oranın her 100 bin kişiden 18,7 ila 20,8'e çıktığı belirtilen araştırmada, yaşları 20 ile 24 arasındaki değişen askerlik yapmış gençlerde rakamların, her 100 binde 22,9 ila 31,9'a yükseldiğine dikkat çekiliyor.

Bunun ise asker olmayan gençlerde intihar oranlarının 4 kat fazlasına karşılık geldiği belirtilen araştırmada, bu rakamların zihinsel sağlıkla ilgili sorunların salgın halde olduğunu açıkça gösterdiği ifade ediliyor.

23 yaşındaki askerlik yapan oğlu 2005'te intihar eden bir babanın, ülke yöneticileri ve Genelkurmay Başkanlığı'nın, sorunun gerçek boyutlarını bilmemekle suçladığına da yer verilen araştırmada, "Hükümetin rakam istemediği ve ölenlerin sayısının yayımlanmasını da istemediği" ifadeleri yer alıyor.

CBS'e göre 1,6 milyonu Irak ya da Afganistan'daki savaşlara katılmış toplam 25 milyon kadar eski asker var. Söz konusu verilerin ise yalnızca Irak, Afganistan ve Vietnam ya da 2. Dünya Savaşı'nda savaşanlar değil,
tüm eski askerleri temel aldığı da belirtiliyor. Yine CBS'e göre, eski askerlerin zihinsel rahatsızlıklarının tedavisi
için yılda 3 milyar dolar kadar para harcanıyor.

 

13/11/2007

YAZILI TARİH - 13.11.2007

Kategori: Laboranite

 

CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, "Yabancı devlet adamlarıyla yaptığınız görüşmelerin çoğunluğunda, neden resmi tutanak tutturmuyorsunuz, Dışişleri Bakanlığının tercümanları yerine özel tercüman kullanıyorsunuz?" diye sordu.

Arıtman, TBMM Başkanlığına sunduğu soru önergesinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, ABD Başkanı George Bush ile görüşmesinde, resmi tutanak tutulup tutulmadığını, Dışişleri Bakanlığı tutanağı olup
olmadığını sordu.

Erdoğan'ın, ABD Devlet Başkanı Bush da dahil olmak üzere, pek çok yabancı devlet başkanıyla yaptığı resmi temaslarda tutanak tutulmadığını savunan Arıtman, önergesinde şu sorulara yer verdi:

"Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Osmanlı'dan beri süregelen devlet gelenek ve uygulamalarına aykırı değil mi? Yabancı devlet adamlarıyla yaptığınız görüşmelerin çoğunluğunda teamüllere aykırı olarak resmi tutanak tutturmamanızın nedeni nedir? Bunların devlet arşivine girmesinden niçin imtina ediyorsunuz?

Bush ile görüşmeniz de dahil olmak üzere yabancı devlet adamıyla olan resmi görüşmelerinizde niçin Dışişleri Bakanlığının resmi görevlisi olan tercümanları kullanmıyorsunuz? Niçin özel tercüman kullanıyorsunuz? Bugüne kadar çok iyi derecede İngilizce bilin pek çok başbakan, yabancı devlet başkanlarıyla görüşürken yanlarına, görevli resmi tercüman alır ve tutanak tuttururken, siz İngilizce bilmemenize rağmen niçin resmi tercüman kullanmıyor ve tutanak tutturmuyorsunuz?"

İlerleyen yıllar içerisinde en ufak bir belgenin bile çok önemli hale geldiğini unutmamak gerekiyor. Eğer sözlü uygulamalar üzerinden gidecek olursak..Bundan sonra o bunu demiştiler üzerinden tarihimizde de bir dedikodu sayfası açmanın ötesine gidemeyeceğiz ne yazıkki.

 

12/11/2007

"Ebemi de Bulacağım" Diyenler Okumalı- 12.11.2007

Kategori: Laboranite

 

"Ebemi de bulacağım" diyenler bu araştırmayı da okumalı..

MySpace ve Facebook gibi internet sitelerinin, bu sitelere üye olan kullanıcıların kişisel güvenlikleri açısından risk doğurduğu bildirildi.    İngiltere'de "Get safe online" kampanyası için yapılan bir hükümet araştırmasında, İngiltere'de bu sitelerin üyesi olan 10.8 milyon kişiden dörtte birinin "profillerinde" doğum tarihleri veya iletişim adresleri gibi önemli bilgilerini açıkladıkları belirtildi.

Araştırmada, 18-24 yaşlarındaki kullanıcıların yüzde 34'ünün verdiği bilgilerin, suç işlemek amacıyla kullanılmaya elverişli olduğu ortaya çıktı.

Araştırma, bu sitelere üye olanların yüzde 15'inin kişisel bilgilerini gizlemek için hiçbir imkanı kullanmadıkları, yüzde 24'ünün ise tüm sitelerde aynı şifreyi kullandığını ortaya koydu.

Bu kampanyayı yöneten Tony Neate, bu bilgilerden bazılarının zararsız olsa bile, suçlular ve her türlü dolandırıcılık için zengin bir materyal sağladığını kaydederek, "Doğum tarihiniz ve yaşadığınız yer, birinin
isminize banka kartı alması için yeterlidir. İnsanların büyük çoğunluğu bu bilgileri gerçek yaşamda tanımadıkları birine vermeyecek olmalarına karşın, bu bilgileri, herkesin görebileceği internet ortamında rahatlıkla gösteriyorlar" dedi.

Bu internet sitelerini kullananların yüzde 29'luk kesimin eski sevgilileriyle ilgili bilgi edinmek için arama verdikleri, bu oranın 25-34 yaş arasındaki insanlarda yüzde 39'a kadar çıktığı ifade edilirken, üçte birlik bir kesimin, patronları, iş arkadaşları veya iş başvurusu yapanlar hakkında bilgi edinmek amacıyla arama verdikleri
belirtildi.




Çanakkale Zaferini kazanarak, vatanı ve bayrağı için şehit olan kahraman MEHMETÇİKlerimizi minnet ve şükranla anıyoruz. Aziz ruhları şad olsun.
     
Çanakkale Savaşları Web SitesiKimkimdir Web Sitesi
Savaş Öncesi
Deniz Harekâtı
Kara Harekâtı
Hava Harekâtı
Savaş'ın Sonuçları
Bilinmeyenler
Kişiler
Şiirler
Menkıbeler
Albüm
Kronoloji
Gaziler
Çanakkale İçinde
menualt.jpg (5421 bytes)
info@canakkale.gen.tr
Çanakkale Savaşları'nın 86.Yıldönümü
Siz Anlatın
Kaynakça
Bibliyografya
Çanakkale 1915 CDROM'u
Aktüel
Çanakkale Web Sitesi Arama Motoru
İngilizce - English
dilalt.jpg (5338 bytes)
Forsnet Bilgi Teknolojileri sagaltvi.jpg (6516 bytes)
.
Çanakkale Zaferini kazanarak, Çanakkale Zaferini kazanarak, vatanı ve bayrağı için şehit olan kahraman MEHMETÇİKlerimizi minnet ve şükranla anıyoruz. Aziz ruhları şad olsun.vatanı ve bayrağı için şehit olan kahraman MEHMETÇİKlerimizi minnet ve şükranla anıyoruz. Aziz ruhları şad olsun.

Sitemize Destek Olabilirsiniz.

 

Çanakkale Savaşları Web Sitesi'ni sevdiklerinize tavsiye etmek için tıklayınız.


 

Atatürk Web Sitesi

"TÜRK ÇOCUKLARI ECDADINI TANIDIKÇA,
ONA SAHİP ÇIKTIKÇA YİNE ÇOK BÜYÜK İŞLER YAPACAKTIR.

MEDENİYET UFKUNDA YENİ BİR GÜNEŞ GİBİ PARLAYACAK ve
TARİH SAYFALARINA YİNE TÜRK ADI İLE YAZACAKTIR."

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


Bu site en iyi Microsoft Internet Explorer 4.0 ve Netscape Navigator 4.0 ile izlenir
---------------------------------------
Bu siteyi izleyebilmek için 800x600 piksel ekran çözünürlüğü gerekmektedir.


[Savaş Öncesi] [Deniz Harekâtı] [Kara Harekâtı] [Hava Harekâtı] [Savaşın Sonuçları]
[
Bilinmeyenler] [Kişiler] [Şiirler] [Menkıbeler] [Albüm] [Kronoloji] [Gaziler] [Çanakkale İçinde]
[Kaynakça] [Bibliyografya] [CD-ROM] [Aktüel] [Arama]

Bütün hakları saklıdır © 2000 - 2007 FORSNET
.

     
     

 
HOŞ GELDİNİZ
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol